29 Ağustos 2010 Pazar

yaratici tasarimlar

Dis macununun sIkIlmasiyla ilgili problemi olanlar icin..(Takintili demiyorum ben de sinir olurum cunku!)
Iki kapakli dis macunu tupu:



Kitap ayraclariyla ilgili sIkIntisi olanlar icin..Kaldiginiz yerden asacaginiz ayrac tasarimi...



Bunu bir de basucu lambasiyla birlikte tasarlamislar ki kitap okumadan uyuyamayanlar icin bicilmis kaftan.


Bulasik yikarken cani sIkIlanlar ya da mizmizlanan cocuklari ile hem oyun hem is yapabilmek isteyen anneler icin balon cikaran bulasik fircalari...




veeee iste en sevdigim tasarim...kis gunleri kitap okurken elleri kollari donan biz zavallilar icin dusunulmus KOLLU BATTANIYE!




Sehpasi, masasi surekli daginik olanlar icin:



Mutfak icin dahiyane tasarimlardan biri..Kesme tahtasinin icine tabaginizi yerlestiriyorsunuz ve o insani gicccciiik eden dokulmeler temizlemeler faslindan kurtuluyorsunuz:
Galiba bu tasarimcilarin cok dir dir eden esleri var ya da bizzat kendileri sIkInti ceken ev hanimlari..Bakiniz yeri dar olanlar icin misafir agirlama seti:



ve yine insanlik icin kucuk ama benim icin buyuk bir tasarim..Cay posetlerinin bogulmus cansiz bedenleri icin mukemmel bir yer bulmuslar..her evde her cafede olmali..Ozellikle sigara icilen yerlerde..


bu da "neden olmasin" bir moda tasarimi...sargi bot..istediginiz sekilde ;kalin corapla, yagmur girmeden siki siki sararak...vs kullanabileceginiz botlar..










alintilar ve daha fazlasi icin:
www.jiklet.com

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Siyah Sut

"Eger bir kadin erkeksi ozelliklere sahipse, ondan kacmali. Ama eger bu tut ozelliklere sahip degilse, bu sefer de o kendinden kacmali."
Friedrich Nietzsche

...............
Bilmiyor ki ozur dilemek de bir bagimlilik olabilir; yerli yersiz durmadan etrafindakilere "kusura bakmayin" dedikce, bakilacak kusurlari artar insanin.

..............nasil bir ruh halidir hayatta bir yerlere varmaya, illa da bir "sey" olmaya, hizlandikca hizlanmaya tenezzul etmemek? Nasil bir ruh halidir yetinmek eldekilerle, denizin ve talihin verdikleriyle, gunun sonunda kazanacagin epi topu iki ciliz balik ile bir avuc yosun olsa bile?
         Ve nasil bir seydir donmek aksamlari eve, bir elinde senelerdir yenileyemedigin bir olta, diger elinde olu siska baliklar ve yureginde yetinmenin  huzuruyla? Bu sabri, bu kipirtisizligi, bu sukuneti bilmiyorum. Kaosa ve harekete ve gocebelige ve degisime ne kadar serbetliysem, o kadar uzagim yerlesiklige, barisikliga, balikcilarin yasam felsefesine....
.........
Guluyor Can Dervis Hanim. "Sen hic elinde oltayla denize kosan balikci gordun mu? Goremezsin. Cunku balik kovalamaz balikci dedigin. Bekler ki balik kendine gelsin."

Animal Farm

Yalnizca Kanatlarina Guven

aşkımız bir gün uçup giderse aramızdan sevgilim
sırt çantalı bir duman gibi
bir melekle çarpışan kelebeğin kanadından dökülen toz
bir çağlayanda sürüklenen bir dal parçası gibi
istemediğimiz yerlere giderse aşkımız
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven

kendi yarattığımız boşluğun ucunda
sıkı sıkı tuttuğumuz bir kapı koludur yaşam
ve aşk, en derin kuyumuza düşen keman
yürüdüğümüz yollar daralırken
çökerken altımızdaki merdivenler
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven

sevdalılar bilir
bir kuş yağmurudur ilkbahar
sevmeyi beceremeyenlerin koyduğu yasaklar
çözülüp gider çocuk gölgelerinde yazın
ve ağzımızın içinde dağılır aşk
sapsarı bir şeker gibi erirken sonbahar
bitmeyen bir kıştan söz açılırsa sevgilim
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven

elimi uzattığımda sana gemileri göstermek için
dümende kan kokusuyla bayılmış bir kaptan
ateşin yüreğine sürüklenen bir ülke ufukta
ve çekirge sürüleri yolcu bavullarından çıkan
sevgilim
dökülürken tüyleri
savaş uçaklarına çarpan güvercinlerin
her gün değişen atlasların içinde tara saçlarını
ve yalnızca kanatlarına güven

götürürlerse bir gün beni ellerim iplerle bağlı
şiirlerimin bilmediği yerlere ve hiç kimsenin
alnımdan fırlayacak göçmen bir kuş gibi dur
dünyanın paslanmış sırtında
ve bensizliğe havalanırken
korkma sevgilim
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
 
Akgün Akova

TILSIM VE TRAJEDI

Bir ucunda Trajedi vardı bu kalemin,
Tılsım öteki ucunda. Uyuduğumda kim
uyanıyordu içimde, hangimiz sürdürüyordu
gündüşlerini, hangi yüzüm kanıyordu,
neden bir ucu seçip sivriltiyordum da
köreliyordu o an öteki uçtaki güdülerim,
kalemin bir ucunda Trajedi, Tılsım
benden yanaydı: Nereye çevirirsem çevireyim
öfke doğuruyordu hüzün doğuruyordu öfke:
İki ucunda kalemin
ebabil kuşları taş topluyordu.

Gelecek ardımda kalmış bir melek:
Defterim dolmuş, bir tek hece taşım için
karasız bir beyit oyalıyor şimdi beni.
Köprüler, dehlizler ve tünellerden geçtim,
oğullarım dağınık bir başkaldırı kavmi,
kızlarım sonsuza ayarlı birer arayış tohumu,
bu kadını sevmiştim: Koptu gitti dünyamdan,
sönmüş fer. Bu kadını da: doyamadığım.
Bir de onu: Yanıbaşımda fırtına gibi yaşayan,
tül gibi ölen. Yalnızım artık, nasıl yalnız
yaşamışsam gamlı bir şahinken.

Defterlerim dolu: Yaklaştım, erişemedim
Sancının ortasında, huzur kutbuna teğet,
varacağım noktaya doğru ilerlerken
ondan uzaklaştım belki de. Yandı canım
biricik olanı kendime ayırırken,
gün geldi içimde biriken ağu
çekti benden dışımda biriken uyumu:
Karanlık, sinsi, delici bir çağda
kırdım tek tek elimdeki kelimeleri.

Herşey geçti sonra, ben kaldım --
bir de bende bana direnen doğrular
ve yanlışlar: Hassas terazi, dik merdiven,
birkaç bozuk kum saatı, dilini unuttuğum
bir pusulayla gecelerimi paylaştığım
o tuhaf hayvanlar: Akrep ve örümcek,
semender ve şahin ve ebabil kuşları
taş topluyorlardı. Doğaya baktıkça
içimde dinlenen tufan insana baktıkça
kabardı; seyrek ve acemiydi kaçışlarım,
yüzümü döndüm nerede yakıcı bir hal
görsem, duydum ağızdan kaçırılmış
bir heceyi bile, bir tuzak kazıp
içinde salıvermek için mutlak bir av
bekledim.

Böyle başladı ve sürdüydü önümdeki katışıksız
yokuş: Sandım ve inandırdım belki,
gönlümü ve aklımı dağlamamış hiçbir işarete
oysa inanmadım. Hazırdım her an
kurduğum çadırı söküp yolcu çıkmaya,
kaldım burada: İğne ve ağ, ipek ve masal,
sis ve köpük arası yazdım öykümü defterden
deftere: Aradım bulamadım altın anlamı,
ama farkettim altındaki anlamı -- uyanıp
kan içinde bir gece, sivrilttim öteki ucu
iyice:

Etrafımdaki nesneler cansız mı, kıpırtı
dolu: Dokunsam kendi dillerine çevirecekler
bende bildiklerini: Bu saatı ben durdurtmuştum,
ben çıkartmıştım bu yüzüğü, bile bile kırdığım
fanus ile bir başkasının kırdığı fanusu neden
içiçe geçirmiştim? İşte masam, kurutma kağıdım,
çocukluğumdan bu yana bana eşlik eden bir çift
kemik zar. İşte duvardaki ölü resimler,
yerdeki bu boz halı, başucumda yatağımın
opalin bir lamba ve siyah deri kaplı derin
defterler: Dokunuyorum ve dile geliyor
yıldan yıla bu odaya sinen saf korku:

Biraz daha arınmış ışık gerek bana,
biraz daha koyu bir mürekkep,
biraz daha felç sağ elim ve parmakları için,
biraz daha zaman ve bu zamandan geçmek:
Birkaç soluk boyu belki, belki birkaç çağ için
biraz daha cüret
ve korku,
Tılsım ve Trajedi gerek

Enis Batur

:`(

bütün gece kapıyı içerden 
vurup duruyor da bir yalnız 
kimse duyup açmıyor dışardan!
(Met Ust)

:``(

“Çünkü insanı, birini sevmeden önceki halinden çok daha yalnız bırakır birinin gitmesi.” (Ece Temelkuran)

Mechul Ogrenci Aniti...

Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.

Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
- Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
- Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.

Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek

Ece Ayhan

Mechul Ogrenci Aniti...

...VE o lisenin inşaatı bittiğinde tam okulun girişine, şöyle her sabah her çocuğun görebileceği bir yere, Ömer için bir taş dahi dikmezlerse... Eğer ki o taşın altına "Meçhul Öğrenci Anıtı" yazmazlarsa... Yani eğer edebiyat okumak için inşaatlarda günde otuz liraya çalışan bir çocuğun ölümü o okulun müfredatına geçmezse... Öğretmen olmak isteyen Ömer için her sabah "dünyanın bütün çiçekleri" konulmazsa o anıtın önüne... Küfrü işte kardeş, o günler için icat ettiler. Çağdaş Türk Edebiyatı 2. sınıf öğrencisi Ömer'i bir inşaatta sevgili kardeşim, yoksul ve aç olduğu için öldürdüler.
Babası, "Emniyet kemeri olmadığı için öldü oğlum" diyor. Diyor ki, "Tek elbisesi olduğu için utanıyordu, bir elbise için daha para biriktiriyordu. Geçen ay da parasını vermemişler". Babası diyor ki, "Emniyet kemeri olsaydı"... Bir kere daha söyleyeyim:
Babası diyor ki, "Emniyet kemeri olmadığı için öldü oğlum".
NE İÇİN ÖLMEDİ ÖMER?
Parmakları kitap sayfası çevirirken narinleşecek bir genç adamın elleri inşaatlarda nasır tuttuğu için değil yani. Bir insan günde 30 liraya çalışıyor diye değil. Açlar ordusu insanı isyan ettiren bir sessizlikle büyüdüğü için değil. Hiçbirşeysizlerin çaresizliği sayesinde yükselip duran binaların sahipleri, yapılmamış sigortaların paralarıyla zenginleştiği için değil. Sendikaların ümüğü sıkıldığı için değil mesela. Üniversitede "harç parası" diye bir nane olduğu için değil. "Parasız eğitim" diyen üniversiteliler ölmekten beter edilerek gözaltına alındığı için de değil. Yoksul çocukların okuması için harcanacak para silahlara yatırıldığı ve aynı yoksul çocuklar cahil bırakılarak eline o silahlar verilip öldüklerinde hesap sorulmayacak cephelere sürüldüğü için değil.
Hakkını aramanın "vatan hainliği" sayıldığı bu düzen artık insanı aynı zamanda "günahkâr" da ilan ettiği için değil. İki kuruşluk bulgur ile beş kuruşluk makarnayı ağzı açık beklemeyi ek­meğinin hesabını sormaya tercih etmeye zorla­nan bu ülke öfkelenmeyi unuttuğu için değil.
Sivil vesayet-askeri vesayet labarbasının karın doyurmadığını anlamayanların "evet-hayır" gürültüsünde kafası dumanlanan bu memleket, Ömer'i tek başına bıraktığı için değil. Yeşil sermayenin yeşil olmayan sermayeden daha pis olduğu yalanını tekerleyip duranlar, açlar adına konuşmadığı için de değil. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işini yapmadığı için değil.
Babası diyor ki, "Emniyet kemeri olmadığı için öldü oğlum".
Batı Ataşehir'deki Rotary 2420 Bölge Federasyonu, yani lise binası inşaatını yaptıran firma, yani Ömer'in kanına girenler, bir kere açıp bir başsağlığı bile dilememişler. Ağrı'dan koşup gelen babası diyor ki:
"Bu bir tavuk değil, bir karınca değil. Üniversiteli gencecik bir insan öldü."

Üniversiteli gencecik bir insan öldü. Kanı bir okulun harcında kurudu...
BİR ATEŞBÖCEĞİ
Muhakkak bu yıl olacaktı, inşaatta dengede yürümeye çalışmasını hatırlayacaktı Turgut Uyar'la:
"Benim dengemi bozmayınız."
Bir kız geçecekti pencereden, içeri gelecekti Nâzım Hikmet'le:
"Seviyorum seni / Yaşıyoruz çok şükür der gibi."
Kız gidecekti Cemal Süreya ile:
"Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar!" diyecekti, kim bilir?
İnşaatın tepesinde yattığı zamanları hatırlayacaktı İsmet Özel'i okuyunca:
"Ben öyle bilirim ki / Yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır."
Bilemez insan böyle şeyleri, nasırlarında sızlayan bir bilgiyle, belki en çok Can Yücel'in şu şiirine vurulacaktı:
"Gün gelir bu işe bu millet de şaşar
Tam kurşun işlemez deminde karanlığın
Bir ateşböceğidir başlar... "
Ve Ece Ayhan'ın "Meçhul Öğrenci Anıtı" şiirini öğrenemeden Ömer... İşte kardeşim, öfkeyi ve küfrü bugünler için icat ettiler!

Ece Temelkuran 28.08.2010 Cumartesi Haberturk Gazetesi

27 Ağustos 2010 Cuma

Kucuk Bir Ask Hikayesi





Herkes $ansli Dogmuyor



Gecen yil (2009) Haziran ayinda Galata da bir Ispanyol Restaurant inda calisiyordum. Her gun ayni saatte Nazli geliyodu ananesiyle. (Fotografta gorunen ananesi.).Annesinin psikolojik problemleri varmis. Sagdan soldan gelen yardimlari topluyolardi birlikte. Lahana bebekler vardir ya..Onlar gibiydi Nazli. Simsiyah kuzguni saclari vardi..ve muhtesem bir gulumsemesi..Olup bitenden hic haberi yoktu. Neden oradalar, napiyolar..Kendisine verilen cikolatanin keyfini cikariyodu sadece. Birkac yil sonra hayatinin ne kadar degisecegini dusundum. Degisecekti cunku birkac yil sonra farkedecekti. Nerede olduklarini, ne yaptiklarini...Nerede olamadigini, ne yapamadigini farkedecekti daha kotusu...Cok acimasiz hayat..Nazli ya daha da acimasiz...



Yanda gorulen Nazli nin dayisi..Annesinin ne kadar kucuk oldugunu siz dusunun artik...








Kimsesiz Fotograflar







'